Savaşın Bosna’ya Öğrettikleri 2008 TRT Bosna’nın Türk olmadığını, Hristiyan/Bogomil’den İslama döndüklerini ve bu bir avuç milletin Osmanlı’ya 7 sadrazam yetiştirdiğini biliyor muydunuz? Katliamdan kurtulup, uyuşturucuya itilen insanlara terapistler kültür ve inançla destek oluyor. FATİH Sultan Mehmet Han Bosna Seferinde rüya görür. Hocası: Rüyanda hazreti Ali radıhallahu anhı görmüşsün, yarın fethedilecek bu ülkede hep yiğit insanlar olacak. Hazreti Ebubekr’i görmüşsün, çok alim yetişecek. Hazreti Osman’ı görmüşsün ki Kur’ân-ı Kerîm daima okunacak. Fakat hazreti Ömer’i görmemişsin, Bosna daima adaleti arayacak.
BAŞKURDİSTAN GEZİSİ
Burası hayli kuzeyde. Gündüzleri çok kısa. İnsanlar mesâiye başladıktan nice sonra sabah ezanları okunuyor. Akşamları da erken oluyor.
Başkurtça, Çağatayca-Osmanlıca karışımı bir Türk lehçesiymiş. Ancak Ekim devrimi ile önce alfâbelerini, sonra da kelimelerini kaybetmişler.
Bir milyon nüfuslu başşehir Ufa’ya hâkim tepelerden birinde Cumhurbaşkanlığı Sarayı var… Elimizi kolumuzu sallayarak bahçeye giriyoruz ve kimseye sormadan sehpamızı kuruyoruz… Devlet merkezinde ne asker var ne de polis. İşi olan çat kapı dalıyor.
Başkurdistan’da eğitim ve yazışmalar Rusça. Başkurdistan toprakları 6 ay kar altında. Ancak Mayıs Haziran aylarında şenleniyor ortalık. Otlar göğsünüze yükseliyor, çayırlar çiçeklerle bezeniyor. Güğümlerden süt, kovanlardan bal taşıyor. Göz alabildiğine orman, bıktırasıya doğalgaz ve petrol.
Devlet elindeki işletmeleri devretmeye dünden râzı, ancak birer şehir büyüklüğündeki hantal zavotlara (fabrikalara) talip olan yok. Kolhozlar (devlet çiftlikleri) onca arâziye, onca uzmana ve onca ekipmana rağmen zarar ediyorlar. Devlet maaş verir gibi yapıyor, onlar da çalışır gibi yapıyorlar. Bir defâsında başıboş yanan ocağı kapatmaya yelteniyorum, evsâhibi mâni oluyor. “Boşver diyor, kibrit israf olmasın!” Öyle ya bu coğrafyada kıymetli olan şey kibrit, doğalgaz nasıl olsa bedâva.
Serbest pazar ekonomisi patinaj yapıyor. Rusya; “Herşeyi olan devlet ve birşeyi olmayan millet.” anlayışından çok çekmiş. Yaşlılar; “Evet, diyor. Eskiden hiçbirşey yoktu. Şimdi herşey var, bu sefer de para yok.”
Alkol çok yaygın. Mânevi erozyon tam bir felâket. En ücra köylerin bile diskoteği var.
Başşehir Ufa’da güzel câmiler var. Başkurtlar, hele kadınlar mescitlere çok meraklılar. Özellikle Cumâ sabahları yıkanıp paklanıyor, allıklar-pulluklar sürünüp koşuyorlar câmiye. Gariplerin ayakları zemine değmiyor. Bebek sever gibi halıları, çinileri okşuyorlar. Huzur, mutluluk, sevinç, neşe.. artık ne denirse. Hanım hanımcık bir köşeye oturuyor, hayran hayran mihrâbı, minberi seyrediyorlar. Boyun büküp, âvizelerin ışıltılarına dalıyorlar. Namaz kılabilen çok az, Kur’ân okuyabilen parmak hesâbı. Zavallılar oturuyor oturuyor ve ibâdetini yapmış insanların huzûruyle ayrılıyorlar. Başkurtlar büyük bir özlemle özlerini arıyorlar. Bu insanların Anadolu insanına ihtiyaçları var. Bu samimiyetlerini görünce, kendimden utanasım geliyor…
Dönüş için havaalanına geldiğimde, manga manga uğurlayıcı buluyorum…
İrfan Özfatura Türkiye Gazetesi 2.2.1999
ÖZBEKİSTAN GEZİSİ NOTLARI
Ülkede gözle görünür bir kalkınma hamlesi var. Bütün Özbekistan bir kötü rüyadan uyanmış gibi. İnsanların gözünün içi gülüyor. Senelerdir kapısı kilitli mabetler, canım târihi eserler inanılmayacak bir sürat ve gayretle tâmir ediliyor. İnsanlar özel mülkiyete ve pazar ekonomisine koşuyorlar. Hepsi Anadolu Türk’ünden bir parça. Elmanın yarısı onlarsa yarısı biziz.
Özbekistan’da Votkaya “piva” ismi veriliyor. Eski rejim zamanında; su tankerlerine benzer piva tankerleri sokaklara gelir, herkes kovasını, kabını getirip piva satın alır ve büyük-küçük, çoluk-çocuk, vücudun sıvı ihtiyâcı olarak susadıkça veya canları istedikçe piva içerlermiş. Özbekistan, bu uygulama sebebiyle suyu unutmuş. İnanılması çok zor ama gerçek böyle; Özbekler suyun içilmek için kullanılabileceğini hâlâ bilmiyorlar. Ruslar, Türkistan’ı kronik alkolik yapmak üzere iken Allahın bir lütfu olarak bu mazlûm millet, o zulümden kurtuldu; şimdi kendini toparlamaya çalışıyor. Fakat ne yazık ki, Türkiye’deki bir bira firması bütün Türk Cumhuriyetlerine bira fabrikaları açmış ve açıyor. El insaf! Bu insanların alkole mi ihtiyaçları var?
Rahim Er, Türkiye Gazetesi, 30.10.1996
Bizim insanımızda inancından o kadar koparılmış ki; mevlit okutmak, ilahi dinlemek gibi bidatler ibadet zannedilir hale gelmiş. Gençler diploma peşinde ömrünü tüketiyor, ama ne doğru düzgün abdest almayı, besmele okumayı biliyor, nede okuduğu Kur’ânı anlıyor. IHL lilerde inanın çok farklı değil. Karnı doyan amcalarımız hala dünya menfaati peşinde ömür tüketiyor ama ahirette karnım doyacak mı diye düşünmüyor! Allah cc. EN’AM suresi 32. ayette Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttakî olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâla akıl erdiremiyor musunuz? buyuruyor. Sevdiği şarkıcıya tuttuğu takıma laf edildiğinde şaha kalkanlar Kitabına, Peygamberine, İnancına küfredilip alay edilirken ses çıkartmıyor!
Ebu-l Vefâ; İslamiyet’in içinde hiç bir kötülük, İslamiyet’in dışında da hiç bir iyilik yoktur. buyuruyor. İslam gibi büyük bir dinin mensubu ve Hazreti Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem gibi Eşsiz bir peygamberin ümmetiyiz. Allah celle celêlühû kıymetini anlamamızı nasip etsin, inancımıza sahip çıkalım, kitabımızı öğrenelim öğretelim.
Marifet Derneğini ziyaret eden Mustafa Ekinci Hocaefendi Çeçenistan hatıralarını anlattı
Çeçenistan’ın zor dönemlerinde Grozni’de savaşlarda kara gün dostu olarak kaldı meşayih ile beraber, o zaman Çeçenistan’ın cumhurbaşkanı Mashadov idi, bir öğlen namazını beraber kılmıştık. 8 ay dünya ile iletişim kesildi savaş zamanı… Ne telefon ne başka bir şey… Bir ses duyardık tak tak tak… Anla ki birisi bir çuval un bulmuş seviniyor, havaya ateş ediyor.
Oradan ayrılma vaktimiz geldiği zaman 150 çeçen çocuk otobüsün altına yattılar gitmeyin diye, yapmayın etmeyin dememize rağmen, bizi çiğner öyle gidersiniz dediler… O çocuklar şimdi büyüyor Allah’ın izniyle…
Efendi hazretlerimiz beni çağırdı, Selimhan Yanderbiyev gelmiş, Mahmud Efendi biz dünyayı gezdik, bir şey bilmiyoruz. Bize 10 tane hoca vereceksiniz… Sizi seçtik sizi beğendik…
Efendi Hazretleri buyurmuş ki, bizde hoca yok , ben size nasıl hoca verebilirim, bizim kendimize bile hoca yok
Süleyman Yanderbiyev dedi ki; bizi başkası bozmadan, siz düzeltin…
Efendi hazretleri buyurdu ki, oğlum buraya gitmek vacip oldu, meşayih seni uygun gördü, ben Çeçenistan’ın adını bile ilk kez duymuşum haritada yerini bilmem… Hemen hazırlıklara başladık, tarih olarak Çeçenistan’ın bağımsızlığını ilan ettiği zaman, Rusya çekildi ve şeriat ilan ettiler…
Efendi hazretleri bana dedi ki; Oğlum biraz rahatsızım, sana şu kadar söyleyeyim, beni ortadan kessen yarımı Çeçen çıkar, hiç unutmuyorum, elinden ne geliyorsa ardına koyma, biz o zaman 13 tane hoca arkadaş hafız hocalar 5 tane hoca hanım 6-7 tane çocukla yola çıktık, o zaman savaş ortamında Rusların tamamen çevirmiş olduğu Çeçenistan’a çarşafımızla ve sarıkla girdik… Ruslar bizi gördüklerinde buraya nasıl girdiniz nasıl geldiniz, diyerek saçlarını başlarını yoldular. Yani efendi hazretlerimizin büyük kerameti oldu ki buraya bu kadar kolay bir şekilde girdik. 750 tane talebem vardı benim, hepsi hücum etti okumak için. Bazen hayret ettik dünyada böyle bir millet var mı diye…
Hatta beni birgün cuma namazına götürdüler. Çeçen askerleri vardı 1000 taneye yakın. Cumadan önce ben sohbete başlayacaktım, bir anda 1000 asker ayağa kalktılar. Acaba cumhurbaşkanı falan mı geldi diye düşündüm. Sohbet ederken ayağa kalkmalarını anlayamadım gözlerim kapalıydı. Gözümü açtığımda arkadaş benim önüme arabadan Kur’an-ı kerimi getirirken, kuranı kerim geliyor diye ayağa kalkıp esas duruşa geçmişler, hürmete bak… Düşün bu Çeçenistan 200 sene Rusya’nın sömürgesinde yaşamış olan bir millet…
Sonra işte dönüşe geçtik bir imtihan olduk. Ruslar 21 güne yakın hanımlarımızı otelde tuttular, biz bütün erkekleri içeriye koydular… Hatta bizi idamla yargıladılar, içeride ders yaparken efendi hazretleri bana zuhur etti; “Mustafa sabredin, Asdarhan’a iman pompalıyorsunuz sabırlı olun”. Bizim orada eziyet çekmemiz iman pompalıyormuş…
Elhamdülillah kazasız geldik, evlere öldü haberlerimiz gelmiş, Efendi hazretleri meraklanmayın birşeyleri yok demiş…
Geldim elini öptüm bana ilk sözü, “Oğlum güzel bir tohum ektiniz, Allah kabul etsin, gene seni oraya yollayacağım” daha sonra tekrar yolladı beni oraya, Ramazan Kadirov varken yolladı o zamanda bir hafta kadar kaldık. Çeçenler bizleri yollarda beklemişler, bizi kaç sene görmediler, çok görmek istemişler. Orada kalmamızı çok istediler, Efendi Hazretleri’ni de çok görmek istediler… Allah tüm Müslümanlara yardım eylesin…
Bir gün Çeçenistanın en büyük üniversitesine götürdüler beni, 5000 talebe var…
Dedim ki buraya bir gidelim vaaz edelim, beni götürdüler, koca rektör beni ayakta karşıladı, oturmasını rica ettim, ben sizin yanınızda oturmaya haya ederim dedi… şaşırdım kaldım.
-Geliş sebebimizi sordu?
Dedim haftada 1 burada sohbet yapsak kardeşlerimize nasıl olur?
-Kabul edemeyiz dedi…
Bende bozuldum biraz…
-Dedi ki haftada bir olduktan sonra hiç olmasın, hiç olmazsa her gün bir saat olsun, haftada bir olursa bize hiç yetmez dedi.